Ayten Gökçer’i sahnede izliyorum

Ayten Kaçmaz’ı Ankara Devlet Tiyatrosu’nun çocuk tiyatrosu biriminde oynarken izleyen Muhsin Hoca, Cüneyt Gökçer’in dikkatini çekmiş ve Ayten Gökçer’in zaman içinde efsaneleşen oyunculuk eylemi böyle başlamıştır. Ayten Gökçer’i, öncelikle, Cüneyt Gökçer’in özenle yetiştirdiği ve rol arkadaşı olarak benimsediği bir sahne sanatçısı olarak tanımalıyız.

Tam da sırasıyken, Muhsin Ertuğrul’un çağrısı üstüne, Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaki görevini bırakıp kardeşi Müşfik’le İstanbul’da özel tiyatroculuğa başlayan Yıldız Kenter’i anımsayalım. Yıldız’ı Ankara’da, henüz oyunculuk yaşamının başındayken üne kavuşturan, Shakespeare’in “On İkinci Gece” oyunundaki Olivia rolü olmuştu. Aynı rolü yıllar sonra (1963’te) Ayten Gökçer de oynamıştır. (Zaman içinde, Yıldız Kenter’in oynadığı iki başka rolü daha üstlenmesi, oyuncu Ayten Gökçer için, tiyatroda “en iyiler”in parlattığı güçlü metinlerin yeğlendiğini gösterir).

İSTANBUL TURNELERİ

1960’ların başında Devlet Tiyatrosu’nun henüz İstanbul’da sahnesi yoktur. On yıllık geçmişi olan kurum, İstanbul’a turne yapıyor. Gelen oyunlar arasında Lorca’nın trajedisi “Bernarda Alba’nın Evi” de var. Bernarda’nın kızlarından Adela’yı oynayan Ayten Kaçmaz -rolü büyük olmasa da- en az Bernarda rolündeki büyük Melek Ökte kadar etkiliyor bizi. Albenisini trajik yorumunu pekiştirmek için kullanan, sahneyle bütünleşmiş bir oyuncu var karşımızda. Yalnızca genç ve güzel olduğu için bu rolde oynatılmıyor. Adela yorumunun gerisinde, emek verdiği -beşi yerli- on beş Devlet Tiyatrosu yapımı var. İzlediğimiz Ayten, sahnede terleyerek yetişmiş bir genç oyuncu.

Bir sonraki turnede (1967), Cüneyt Gökçer’le evlenmiş olan Ayten Gökçer İstanbul’u sallıyor. Batı tiyatrosunda müzikaller dönemi başlamıştır. Sanatçı, Broadway müzikali “My Fair Lady”de, Eliza rolünde öyle güçlü bir fırtına yaratıyor ki başka oyuncuları (Cüneyt’i bile) ezip geçiyor. Her bir şarkısını ezbere bildiğimiz yapıta imzasını koyuveriyor. Ayten Gökçer artık bir yıldızdır.

BAŞKENTTE GÖKÇER ŞÖLENLERİ

Ankaralı olduğum 1970 yılından sonra sanatçının çalışmalarını kolayca izleyebiliyorum. Gökçer çifti “Mancha”lı Donkişot’ta (1971) tüm müzikal yeteneklerini sergileyerek seyirciyi hayran bırakıyor.

80’li yılların Ayten Gökçer olayı ise İstanbul’da Egemen Bostancı’nın bir üstünyapımı olarak sunulan, Sadık Şendil’in “Yedi Kocalı Hürmüz”üdür. Ayten Gökçer, İstanbul’un komedi oyuncularından oluşan bir ekiple çalıştığı oyunda Hürmüz’ü alabildiğine parlatıyor. Sanatçı, görsel çekiciliği ve sergilediği ustalıkla artık magazin dünyasının vazgeçilmezlerindendir.

1986’ya gelindiğinde gündemde Elizabeth Taylor-Richard Burton çiftinin sinemaya taşıdığı “Kim Korkar Hain Kurttan” vardır. İstanbul’da Yıldız ve Müşfik Kenter’in unutulmaz yorumlarıyla sunulan oyun, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Ayten Gökçer ve Çetin Tekindor’un müthiş oyunculuklarıyla sahneye gelir.

1990’lar sanatçının “tek kişilik oyun” biçemine ilgi duyduğu dönemdir. (Genco Erkal’ın tek kişilik oyunlarının başkent turnelerinde, seyirci konumundaki Ayten’in, tek kişilik oyunlarda deneyimli olan Genco’yu nasıl yoğun bir dikkatle izlediğine tanığım.) Tiyatro sanatçısı olarak nitelikli yorumlar sunma yönündeki titizliği, Ayten Gökçer’in, 1997’de Yıldız Kenter’in İstanbul’da sunmuş olduğu tek kişilik “Maria Callas” oyununun Ankara Devlet Tiyatrosu yapımına gösterdiği özende ve rolü yorumlarken duyduğu heyecanda yansımaktaydı. Ayten Gökçer’in oyuncu olarak tiyatro sahnesine çıktığı son çalışmasıdır bu.

Kusursuz denebilecek güzelliği yanında, sahne yeteneklerini yaklaşık kırk tiyatro yapımında taşıdığı görevlerle pekiştirmiş bir ustadır Ayten Gökçer. Oynadığı role yakışan, rolü kendisine yakıştıran, her çıkışında sahneyi ışığa boğan bir yorumcudur. Işıklar içinde uyusun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir